Merhabalar herkese, Kırmızı Hap’ta sıklıkla konuşulan başka bir mefhumla karşınızdayız, ecnebicesi “She’s not yours, it’s just your turn!” olan bu mefhum oldukça yanlış anlaşılmakla birlikte, çoğu gence aslında mefhumun açıklamak istemediği türden bir karamsarlık aşılıyor. Bunu anlayabilmek için insan canlısının cinsel yönelimlerini incelememiz gerekiyor.
“Monogami” ne demek, hiç düşündünüz mü? İnsanlar için en doğru ve en faydalı ilişki dinamiği olduğuna inanılan bu mefhumu doğada gözlemlediğimizde gördüğümüz şeylerin insanların şu an monogami olarak bildiği şeyden oldukça farklı olduklarını görüyoruz. Doğada gözlemlediğimiz monogami hayat boyu sürüyor hatta eşlerden birisi öldüğünde bile devam ediyor. İnsanlardaki monogami anlayışıysa bir ilişkinin başlangıcından bitişine doğru giden vetirede tek eşli olmak yani cinsel olarak partnerine sadık kalmak. Bu aslında monogami yani tek eşlilik değil Baylar. Doğada monogamik olduğu kabul edilen canlılar hayatları boyunca sadece tek bir eşle eşleşirler, insanlarsa hayatları boyunca sürekli eş değiştiren canlılardır. Buna bilim dünyasında “Seri Monogami.” deniyor.
Bunları muhtemelen biliyordunuz ama bütün bunların mahiyeti üzerine biraz düşünmenizi istiyorum. İnsan eğer seri monogamik bir canlıysa tek eşli değildir yani çok eşliliğe meyleden bir yanımız var. Tam olarak çok eşli de değiliz çünkü evrimsel vetirede geliştirdiğimiz kıskançlık, “Mate guarding in humans.” gibi dürtülerimiz de var yani ortada bir yerdeyiz. Bunu evrimle ilgili yazıp çizen Çağrı Mert Bakırcı şu şekilde açıklıyor: Biyolojik olarak çok eşli, kültürel olaraksa tek eşli canlılarız. Yani biyolojik güdülerimiz bizi çok eşliliğe yönlendirirken binlerce yıllık kültürel vetirede artık evrimimizin bir parçası olmuş kültürel yanımızsa bizi tek eşliliğe yönlendiriyor.
Bütün bunlar bizi kabul etmemiz gereken acı bir gerçeğe yönlendiriyor, zannettiğimiz kadar tek eşli değiliz. Erkek de olsak kadın da olsak bir süreden sonra yeni tenleri, farklı tatları, başka insanlarla yeni bağlar kurmayı arzulayabiliyoruz. Bu tabiatımızda olan bir şey... Aşk ve sevgi dediğimiz şey sonsuz değiller, gittiği yere kadar gidiyorlar ve genellikle nereye kadar gideceğini biz kontrol edemiyoruz. Bu yüzden insanların gıpta ettiği en güzel ilişkiler bile bir gün geliyor bitiyorlar, evlilikler sonlanıyorlar.
Peki neden böyle? Ve madem öyle neden eskinin ilişkileri bir yastıkta kocayarak geçmişken şimdi boşanmalar bu kadar arttı. Bunun eskiden yapılmış olması, bütün bu “İlişkiler biterler.” laflarının bir Yakın Çağ safsatası olabileceği anlamına gelmez mi? Bunlar bu aşamada aklınıza gelebilecek sorular. Belki de eskiden evliliklerin bir yastıkta kocayarak ölüme kadar gitmelerinin sebebi, kadının bundan başka bir seçeneğinin olmamasıydı ya da onun için en mantıklı ve çıkarlarını en çok gözeten seçeneğin bu olacak şekilde toplum tarafından baskılanması olabileceğini düşündünüz mü? Boşanmak günümüzde hiç olmadığı kadar kolay, kadınlar evliliklerinde en ufak bir pürüz ve mutsuzlukla karşılaştıklarında adeta boşanmaya teşvik ediliyorlar. Ne tesadüf ki tarih boyunca hiç görülmemiş boşanma istatistikleriyle karşı karşıyayız. Boşanma davalarının %70’i kadınlar tarafından başlatılıyorlar.
Bütün bunlar göze alındığında modern erkeklerin şu soğuk gerçekle yüzleşmeleri gerekiyor: “O sana ait değil, sadece senin sıran.” Yani birlikte olduğunuz kadın size ait değil, tek eşli olmadığı için tabiatında “Bir başkasına ait olmak olmayan bir canlı.” Sizinle birlikte olmadan önce başka birliktelikleri de oldu, o adamları da sevdi ve onlarla bir bağ kurdu, onlarla isteklilikle seks yaptı. Bütün bunlar olmasa ve şans eseri ya da bir mucizeyle bakire bir kadın bulsanız bile o kadın yine size ait olmayacak çünkü ileride başka erkekleri istemeye başlayabilir, bir ömür oldukça uzun bir zaman. Kısacası hiçbir kadın hiçbir erkeğe ait olamaz ve aynı şekilde hiçbir erkek de hiçbir kadına ait değildir.
Bir erkeğin bunu anlaması ve kabul edip bu fikirle barışabilmesi, sağlıklı ilişkiler kurabilmesi için de büyük ehemmiyet taşır. “Birlikte olduğunuz kadın size ait değil, sadece sizin sıranız.” Kadınlar bu gerçeği çok iyi bilirler çünkü çiftleşmenin ve ilişkilerde yanlış seçimlerin neticeleri onlar için çok daha ağır olduğundan bu konuda içgüdüsel olarak daha tedbirlidirler. Lakin nesillerdir aşkın aşk için mukaddes olduğuna inandırılan erkekler, bu konuda kandırılıyorlar. Bu yüzden erkeklerin kendilerine bu konudaki gerçeklerin hatırlatılmasına ihtiyaçları var. “Birlikte olduğunuz kadın size ait değil, sadece sizin sıranız.” Bu demek değil ki sizden önce sırada başka insanlar vardı ya da sizden sonra sıra başka insanlara geçecek. Ama olabilir de. Belki de sıra hep sizde kalacak ve bir ömür boyu acısıyla tatlısıyla birlikte devam edeceksiniz ya da birkaç yıl güzel bir ilişkiniz olduktan sonra sıra başka bir erkeğe geçecek, siz de başka bir erkeğin sırasını savdığı bir kadınla olmaya başlayacaksınız. Bunu beğenmeyen arkadaşlar bir zahmet köyden kız alsınlar. Gerçi onlar bile bazı tecrübelerden geçmiş olabilirler, bilemeyiz…
O sana ait değil, sadece senin sıran kavramının olmadığı şeyse mutlaka bir gün sıranızın biteceği ve sonsuza dek kendinizi bir eş değiştirme döngüsünde bulacak olmanızdır. Çoğu erkek bu mefhumu bu şekilde algılıyor ve bundan dolayı, “Madem öyle o zaman hiç ilişkiler kurmaya falan gerek yok, basarım geçerim en iyisi.” kafasına giriyorlar. Kendinize yazık edersiniz, kendinizi duygusal olarak tatmin olabileceğiniz ilişkilerden mahrum bırakır ve 30’larınızın ortalarına geldiğinizde kendinizi Müslüm Baba, rakı ve arabesk şarkılar eşliğinde hiç sevilmediğinizden şikâyet ederken bulursunuz. Ki bu PUA manyağı olup kadından kadına atlayan erkeklerin hazin sonlarıdır.
İlişkiler başlarlar, gelişirler, sürerler ve biterler. En güzel ilişki bile ölümle son bulur. Sonu olmayan ilişki diye bir şey yoktur. Bu sonun ne zaman olacağı zannettiğimiz kadar bize bağlı değildir. Kadınlar hayatınıza gelirler; bazıları birkaç gecelik gelirler bazıları birkaç aylık, bazıları birkaç yıl kalırlar bazılarıysa 20-30 yıl, bazıları da bir ömür sizinle kalırlar. Ama bu sürenin ne kadar olacağını bilebilmeniz imkânsızdır, bunu zaman kendisi gösterir. Sizin yapmamanız gereken şeyler: Bir kadın size ait olabilsin diye çok iyi bir erkek arkadaş, nişanlı ya da koca olabilmek için çalışmak, onu sürekli mutlu etmeye çalışmak, elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak ve bir şekilde bütün bu çabalarınızın onun size ait olmasını sağlayacağına inanmaktır. Bu asla olmayacak! Bu yüzden çok iyi bir koca ya da erkek arkadaş olmak gibi bir derdiniz olmasın.
Birlikte olduğunuz ya da olacağınız kadının size ait olmadığı fikriyle barışarak bunu içselleştirmek aslında bir nevi özgürleştirici bir şeydir de. Bu hayat dediğimiz maceranın gidişatından heyecan duymanızı sağlar. Tıpkı hayat gibi ilişkileri de heyecanlı yapan şey, ne zaman biteceğini bilmemenizdir. Böylelikle bilirsiniz ki her geçen gün birlikte olmak gibi bir seçim yapıyorsunuz, siz ve o. Siz her gün onunla birlikte olmayı seçiyorsunuz, o da her gün sizinle birlikte olmayı seçiyor. Birbirinize ait olduğunuz ve kader tarafından bir araya getirildiğiniz için değil, onca zaman birlikte kalmayı seçtiğiniz için birliktesiniz. Birlikte olmamayı da seçebilirsiniz ama seçmediniz. Fakat gelecekte böyle bir seçim yapma hakkınız var, sizin de onun da. Asıl soru, birlikte olduğunuz kadının onunla kalma seçimini yapmanızı hak edip etmemesidir. Bu soruyu kendinize sorduğunuz an özgürleşmeye ve iyi ilişkiler kurabilmeye başladığınız andır.
Comments