Bu başlığı görenler Müslüman olduğumu düşünebilirler ama biraz da Müslüman olmadığımı göstermek için de ilk neden ateist olmadığımı açıklıyorum. Çünkü eğer ilk neden Müslüman olmadığımı açıklasaydım muhtemelen ateist olmakla suçlanacaktım.
Toplumumuzun sosyolojisine baktığınız zaman sürekli birilerinin belli başlı kategoriler altında sınıflandırıldığını görürsünüz. Müslüman, Hristiyan, Gâvur, Kâfir, Münafık, Ateist, Deist Agnostik vs. sınıflandırmalar böyle sonsuza dek gidiyor. Sınıflandırmalar aslında elitlerin toplumdaki erkekleri ayrıştırarak bir araya gelip kendilerine karşı isyan etmelerini ve güçlerini ellerinden almalarını engellemek için tarih boyunca başvurulan bir yöntemdi. Neticede toplumları gruplaşmalarla yönetmenin daha kolay olduğunu herkes bilir. Böylelikle birbirleriyle savaşmakla meşgul olan avam takımı, kendilerini fakirleştirirken sefahat içerisinde yaşayan zenginlerin asıl savaşılması gereken taraf olduklarını asla keşfedemeyeceklerdir.
İslam’ı bıraktığım zamanlar sanırım ben de herkes gibi Evrim Teorisi'nin soğuk bilimciliğine maruz kalmıştım. Yarım yamalak İngilizcemle Richard Dawkins’i kendime kanaat önderi ilan etmiş, bilmediğim bir yolda gidiyordum. Deizm'le hiç ilgilenmedim, bana her zaman saçma geldi ve dahası, insanların direkt “Tanrı yoktur!” demeye cüret edemedikleri için daha ılımlı görünebilmek adına kendilerine deist dediklerini düşünüyordum. Agnostisizm’i de çok merak etmemiştim, o yüzden kendime ateist demeye başladım.
Ne zaman bir grup olarak bir yerde toplanılsa sürekli konuyu din tartışmalarına çeken o gıcık eleman vardır ya, hani kimsenin bir buluşmaya davet etmek istemediği, çünkü sürekli ortamda gerginlik çıkarır milleti birbirine düşürür, işte o herif bendim. Dini terketmenin içimde oluşturduğu öfkeyi dışa atmaya çalışıyordum sanırım, o yüzden her fırsatını bulduğum anda bu hislerimi etrafımdaki insanlarla paylaşmaya çalışıyordum. Yeni tanıştığım kızlarla bile. Sanırım bu yüzden ateist olduğum zamanlarda kadınlar konusunda 0 çekmiştim. Tanrı’ya ve dinlere öfkeliydim, hayatım boyunca kandırılmış hissettiğim için şimdi kendimi aydınlanmış üst insan, bir dine inananları da primat varlıklar olarak görüyordum.
Ateist olduğum yıllar içinde hocaların vaazlarını dinlemeyi bırakmış ama bilim adamlarını mensubu olduğum yeni bilim dininin hocaları olarak kabul edip söylemlerini dikkatle dinliyor, bulunduğum her tartışmada da onları papağan gibi tekrar ediyordum. Dini bırakıp bilime tapmaya başlamıştım, bunun farkında değildim. Ateist olduğunu iddia eden insanlarda tipik olarak gözlemlenen bir durumdur bu. İnsanların bir şeylere inanmaya ihtiyaçları var ve dinler bu ihtiyaca hizmet ediyorlar. Dinleri denklemden kaldırdığımızda da kendimize inanacak başka şeyler buluyoruz. Ama bu yeni bulduğumuz şeyler genellikle eleştirdiğimiz dinlerden çok da farklı ya da iddia ettiğimiz gibi rasyonel hakikatler olmuyorlar. Yine en nihayetinde gerçekliğinden emin olmadığımız şeylere “İnanmak” zorunda kalıyoruz.
Bilimtaparlığın patladığı nokta da burası. Hakikatmiş gibi ilmî bilgilerin çığırtkanlığını yaparsınız ama en nihayetinde inandığınız şey bir varsayımdır ve gerçek olmama ihtimali her zaman köşede bir yerde durur. Ne dediğimi anlayabilmek için Friends dizisindeki şu meşhur sahneyi izleyelim. Bu arada İngilizce bilmeyenler için alt yazı koymakla uğraşamayacağım, video bittikten sonra ne dediklerini anlatırım.
Dünyadaki en zeki insanlar, o zamanların bilim adamları, bir zamanlar dünyanın düz olduğuna inanmıyorlar mıydı? Hatta 50 yıl önce en küçük maddenin atom olduğu zannediliyordu, ta ki onun içini açıp içeriden bir sürü farklı şeyin çıkmasını sağlayana kadar. Peki bütün bunlara rağmen şu an bilimin “İlmî hakikatler” olarak iddia ettikleri şeylerde yanılmalarının en küçük bir ihtimali olamayacağını düşünecek kadar küstah ve cahil misiniz?
Aslında bilimin anlattığı hiçbir şeyi kesin olarak bilmiyoruz ve hiçbir zaman da kesin olarak bilemeyeceğiz, bilimin ortaya attığı ilmî bilgilerin doğru olduğuna dair elimizde ne kadar ezici ispatlar olsa da gelecekte o ispatları yerle bir eden yeni keşifler yapılacak ve geleceğin insanları da şu an bizim ilmî sandığımız şeylerle dalga geçecekler. Bu durumda bilime bir kutsiyet atfetmenin anlamı ne? Ha bu demek değil ki bilimi önemsemeyi tamamen bırakalım ve dinlerin tahkiyelerini tek gerçek olarak kabul edelim. Ama bilimin dinleştirilmesi aslında bizlere insanların tabiatıyla ilgili ilginç bir gerçeği gösteriyor: Bir şeylere inanmaya ihtiyacımız var. İnanarak varoluşumuzu anlamlandırmaya ihtiyacımız var. Bu bence illa ki din olmak zorunda değil. Ama dinlerin insanların varoluşundan beri süregelmelerinin bir sebebi var. Eğer insanlar için tamamen işlevsiz olsaydı varlığını bunca zamandır sürdüremezdi.
Ateizm bir inanç olmadığını, bir inanmama hâli olduğunu iddia eder ama bu konuda yanılmaktadır. Ateizm bir şeylerin olmadığına inanmaktır. Mesela Tanrı’nın, cennetin, ahiret hayatının ya da Noel Baba’nın olmadığına inanmaktır. Yine bir inançtır. Yani bir şeyin olduğuna inanmamak, o şeyin olmadığına inanmaktır. Yine inançtır yani. Bir şeye hiçbir şekilde inanmamak için o şeyin inanç kategorisinden çıkıp bir bilgi hâlini alması gerekir. Mesela “Suyun 100 °C’de kaynadığına inanmıyorum.” demek saçma olur. Yani inanç konularını bilgi kategorisinde değerlendirmek başlı başına bir mantık hatasıdır aslında. Ateistlerin sıklıkla yaptıkları bir mantık hatasıdır bu. Çünkü inançlarını bilgi kisvesi altında rasyonelleştirmek isterler. Bu bana cadıları yakıp Haçlı seferlerini ya da cihatları düzenleyen zihniyetten çok da farklı gelmiyor.
İnançlarımızı hakikatin bilgisi hâline getirdiğimizde aslında kendi sosyalliğimize karşı kendimizi sabote ediyoruz. Her şeyi yapma ve her şeyi söyleme hakkını kendimizde görüyoruz. Bu da diğer insanlarla bağ kuramamamıza sebep oluyor. İnsan gibi sosyal bir canlının bunu yapması bir nevi intihardır aslında. Bu yüzden insanlar arasındaki uçurum her gün daha çok açılıyor. Müslüman Ateistten, Ateistler Müslümanlardan, diğeri de öbüründen nefret ediyor, birbirlerini aşağılık olarak görüyorlar. Bunun ne kadar zararlı bir zihin seti olduğunu fark ettiğim an, ateizmi bıraktığım an oldu.
Beni bu sayfada her türlü inançtan ve görüşten insan takip ediyor. Kırmızı Hap bizi farklılıklarımıza rağmen birleştiriyor aslında, bunu görüyoruz. Ben erkeklere dinî inançlarından bağımsız olarak yardımcı olabilmek istiyorum. Ki farklılıklara tahammül edememek de biraz feminen bir şey aslında. Erkeklerin farklılıklara rağmen saygıyı hak eden hemcinslerine saygı gösterebilmesi lazım. Çünkü maskülenite evrenseldir. Maskülen zihin setini benimseyebilen erkekler farklılıklarına rağmen birbirleriyle anlaşabilirler, birbirlerine saygı duymanın bir yolunu bulabilirler çünkü. Umarım gelecekte bunu yapmanın yolunu bulabiliriz.
Comments