top of page
Yazarın fotoğrafıAgah Karaaslan

KIRMIZI HAP ve SİYASET


Normalde siyasetle ilgili yayınlar yapmıyorum. Bu da sayılı videolarımdan biri olacak. Siyasetin Kırmızı Hap'la nasıl bir alakası olduğunu düşünebilirsiniz. Kırmızı Hap bize kadın erkek ilişkilerinin gerçeklerini anlatıyor, bu gerçeklerse bizi kendimizle ilgili keşfettiğimiz asıl hakikate yönlendiriyor: Bizler erkeğiz! 21. asırda içi boşatılmış bu kelimenin anlamını çoğumuz, kadın erkek ilişkilerindeki başarısızlıklarımızın sebeplerini öğrenme arayışındayken keşfediyoruz. Bu keşif bize kadınlarla başarının, hayatımızın diğer alanlarıyla birlikte bir ERKEK ADAM olmakla doğrudan orantılı olduğunu öğretiyor. Erkek olmak sadece belimizin altında bir sike iki taşağa sahip olmak değil. Bir doğamız var ve ilişkiler de dâhil hayatımızın bütün alanlarında mutluluğumuz bu doğaya UYGUN VE UYUMLU yaşamamıza bağlı.


Bir Matrix’in içindeyiz. Kırmızı Hap’tan hiçbir şey anlamadıysanız en azından bunu anlayın. Aslen psikolojik bir simülasyon olan bu Matrix, hayatın her alanında bizi sentetik ve gerçek olmayan bir realiteye şartlandırıyor. Matrix’in inanmamızı istediği şeylere inanıyor, görmemizi istediği şeyleri görüyoruz. İnsanların algıları kolektif bir çapta bu şekilde yönetiliyor. Buna siyaset de dâhil hatta en çok siyasetin dâhil olduğunu söyleyebiliriz.


İnsanlığın şafağından beri insanların büyük ekseriyeti her zaman KÖLE olmuşlardır. Bu kölelerin hiçbir konuda gerçekten bir hürriyetleri olmadığı gibi, bütün varoluşları köleleştirildikleri sisteme bağlıdır. Sistemin birinci önceliği köleleştirdiği insanları sistemin içinde tutmaktır. Fakat sistem tamamıyla tiran bir yapıda değildir. Çünkü kölelerin köle olarak kalmaları için onlara kontrollü bir miktarda umut aşılanmalıdır. Böylece köleler, köle olarak kaldıkları sürece temel ihtiyaçları sistem tarafından karşılanır ki, ama bu öyle bir ustalıkla yapılır ki köleler bu ihtiyaçlarının karşılanması için sisteme tamamen BAĞIMLI olsunlar. Ki böylece ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanıp sisteme isyan etmeyi düşünemesinler.


Bu sebeple tarih boyunca kölelerin kölelikleri karşılığında onlara yiyecek, giyecek, sığınak ve üreme gibi temel ihtiyaçlar temin edilmiştir. Kölelerse bunun karşılığında sisteme kendi hayatlarını ve çocuklarının çocuklarının hayatlarını sunmuşlardır. Şimdi günümüze geldiğimizde modern dünyada zincirlerimizi kırıp özgürleştiğimizi düşünebiliriz. Ama Matrix tıpkı milyonlarca yıl önce olduğu gibi aynı sistemle başarılı bir şekilde çalışmaya devam ediyor. Bugün çoğumuzun işlerimizden kazandığımız paralar da ancak yiyecek, giyecek ve barınak ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetiyor. Hatta çoğu artık bunu bile yapamıyor. Yani modernite sadece bir İLLÜZYON. Hâlâ aynı sistemde yaşıyoruz. Hiçbir ilerleme kat edemedik.


Bunu aşmanın aslında bir yolu var. Bu yol tarihte daha önce denendi. Bunun en yakın örneklerinden bir tanesi Mustafa Kemal ATATÜRK. Bu sebeple Matrix bu yöntemi çok iyi biliyor. Bu yönteme çok farklı isimler verilebilir ama biz bu yazımızda bu yöntemi “MASKÜLEN KABİLE” olarak adlandıracağız. Erkekler bir gaye uğruna bir araya gelip bir MASKÜLEN KABİLE oluşturarak kendilerini ve kabilelerini hayatın HER ALANINDA geliştirmeye odaklandıklarında bu sisteme karşı çok büyük bir tehdit oluşturuyor. Çünkü bu durumda köleler onları köleleştiren sisteme değil kendi oluşturdukları YENİ SİSTEME çalışıyorlar yani kendilerine. Böylece sistemin kontrol edemeyeceği kadar GÜÇ kazanıyorlar. İşte bu güç tarih boyunca erkeklerin çağ açıp çağ kapatmalarını sağlamıştır.


Fakat sistem bu zayıflığını çok iyi biliyor bu yüzden zaman içinde kendini bu zayıflıktan korumak için işlevli teknikler geliştirmiş. Bu teknikler bütününü bizler BÖL, PARÇALA, YÖNET olarak biliyoruz. İşte SİYASETİN işlevi de tam olarak burada devreye giriyor. Sistem için en büyük tehdit, erkeklerin BİR ARAYA GELMELERİ olduğundan sistem bu tehdide karşı SİYASETİ kullanarak erkekleri farklı şeylerle meşgul edip erkeklerin bir araya gelmelerini engellemek istiyor. Bunu da bu meşguliyetlerin erkekleri ZAYIF tutacak şeyler olmasından emin olarak yapıyor.


Bunun tarihteki en mühim örneklerinden bir tanesi ROMA SİRKLERİ. Roma İmparatorları, insanlar yönettikleri imparatorlukların YIKIMIN EŞİĞİNDE olduğunu anlamasınlar diye onları SİRKLER, gladyatör maçları vb. şeylerle meşgul ediyorlardı. Şimdi günümüze geldiğimizde ROMA SİRKLERİYLE aynı maksadı güden mükemmel bir dikkat dağıtma vasıtasıyla karşılaşıyoruz: FUTBOL. Ülkemizdeki erkeklerin çoğu bu saçma oyunla kafayı bozmuş durumdalar. Öyle ki varoluşları bununla özdeşleşmiş bir hâle gelmiş. Babalar gidip bir dünya para verip çocuklarına üzerlerinde başka adamların isimlerinin yazılı olduğu formalar falan alıyorlar. Hatta bunun için kurşun atıp kurşun yiyorlar. FUTBOL insanları hem meşgul ediyor hem de onları farklı takımlara holiganlık yaptırtarak bölüp parçalanmalarını sağlıyor. Bunun böyle olmasının bir sebebi var. Yıkılmaya yüz tutmuş toplumlarda bu hep böyleydi. Bu o erkeklerin daha kolay yönetilmelerini sağlıyor.


SİYASETTE de tamamen aynı mantık var. Sistemin objektifi her zaman erkekleri bölüp parçalayarak birbirlerini yemekle meşgul edip arkalarından onları yönetmek. Böylece siz “Ben AKP’liyim, o CHP’li diğeri MHP’li.” falan filan diye birbirinizi yiyip bir siyasi partinin tarafını tutarak ülkenin geleceğiyle ilgili kararlar aldığınızı ZANNEDERKEN aslında BÖLÜNÜYORSUNUZ. Siz bir kölesiniz. Kölelerin hiçbir zaman yönetimde bir söz hakkı olmadı, hiçbir zaman da olmayacak.


Demokrasi bir galatıhistir. Tek gerçek, güçlünün zayıfı yönetmesidir. SİYASETİN yaptığı şey aslında size bir GÜÇ yanılsaması vererek sizi bölüp ayrıştırmak. Böylelikle siz hangi partinin en iyisi olup İKTİDARA gelmesi için birbirinizin kafasını şişirirken asıl olan biteni takip etmekten tamamen uzak oluyorsunuz. SİYASET aslında kocaman bir ROMA SİRKİ gibi. Sirkte her gün gösteriler sizi meşgul etmeye devam ediyor, siz de olan bitenden etkilenmekle meşgulsünüz. O sirkte adam kolunu kestiği İLLÜZYONUNU size satarken hepiniz bu illüzyonu GERÇEK sanıp şaşıran ve adamın bir büyücü ya da peygamber olduğunu zanneden köylüler gibisiniz.


Sistemin efendileri için SİYASET, siz kendinize odaklanıp sisteme İSYAN EDECEK kadar güçlenememeniz için sizi meşgul edip İKTİDARI ellerinde tutabilmelerini sağlayan bir vasıta. Bu vasıta, toplumda kontrollü bir KAOS oluşturuyor. Hiperenflasyon, mülteci krizi, Türk-Kürt polemiği, şeriat çığırtkanlığı, İsrail-Filistin meselesi vb. birçok şey sistemin kasıtlı olarak KAOS oluşturmak için kullandıkları malzemeler. Gerçek şu ki bu vb. olaylar hep oldu ve hep olacak. Açıkçası sizin bu olaylarla ilgili yapabileceğiniz HİÇBİR ŞEY yok. İşte sistem bu çaresizliğinizi size karşı kullanarak sizi sisteme daha bağımlı hâle getirmeye çalışıyor. Hâlbuki bütün bu olanlara karşı kayıtsız kalmak gibi bir seçeneğiniz var.


Lakin bu yapay KAOS karşılığında erkeklerin çoğu, hayatlarının %100 mesuliyetini üstlenerek kendi istikballerini ellerine almaya odaklanmaktansa içlerinde yaşadıkları toplumun ne kadar BOKTAN olduğuyla ilgili ağlayıp sızlamakla meşgul oluyorlar. Ağlayıp sızladıkları her an, çalışıp gelişmeleri için kullanmaları gereken ZAMANDAN çalıyor. Ümidinizi yıkarak sizi sisteme bağımlı bir hâle getiriyor. Siz de eğer doğru partiyi desteklerseniz bütün bu kaostan kurtulabileceğiniz galatıhissine kapılıp boğazınıza kadar siyaset batağına batıyorsunuz. Bu sizi her geçen gün daha da strese sokup ruh sağlığınızı bozuyor. Bu ümidinizi daha da yıkıyor ve ümidiniz yıkıldıkça da çalışıp Matrix’ten çıkmanın yollarını aramayı bırakıyorsunuz. Hatta bir Matrix’te olduğunuzu bile unutuyorsunuz. İşte sistem sizi bu şekilde içeride tutuyor.


Ben hiçbir zaman bir siyasi parti yanlısı olmadım. Buna “Apolitik” deniyormuş sanırım. Ama bu siyasetle ilgili fikirlerim olmadığından değil, en nihayetinde bunun büyük bir zaman kaybı ve oyalama, bir distraksiyon olduğunu anlamamdı. Yılda bir sandığa gidip attığım oyun hiçbir anlam ifade etmediğini, bunun sadece bir tiyatro olduğunun içimde bir yerlerde hep farkındaydım. Ama herkesin bu eyleme olan kör imanı benim içimde yatan bu düşünceleri açığa çıkarmamı engelliyordu. İşte sistem insanları fişe takılı tutmayı bu şekilde başarıyor. İnsanlar o sandığa gidip oy atarak bir şeyleri değiştirebileceklerine inanmak istiyorlar, buna İHTİYAÇLARI var. Hiçbir gücü olmayan köleler oldukları gerçeğini kabul etmektense bu galatıhissin getirdiği rahatlatıcı yalanlara inanmak onlar için daha iyi. Böylelikle hayatlarının çerçevelerini kendi ellerine almaktansa bunu iktidara altın tepside sunuyorlar.


Çerçeve HER ŞEYDİR. Hayatınızın her alanında çerçeveniz sizin elinizde olmalıdır, bunun için çalışıp çabalamalısınızdır. Bunun yolu hayatınızla ilgili değiştirebileceğiniz ve sizin elinizde olan şeyleri optimize edip sizin elinizde olmayan dış faktörlere karşı kayıtsız olmayı başarabilmektir. Matrix’in fişinden çıkmanın yolu, hayatınızın her alanında kendinize bağımlı hâle gelmek, kendi kendinize yetebilmek ve başka hiçbir dış güçten medet ummamak. Yani %100 şahsi mesuliyet. Sizin bir erkek olarak performans mükellefiyetinizin dışında gerçek olan HİÇBİR ŞEY yok! Diğer her şey dikkatinizi bu mükellefiyetin hakikatinden çekmeye çalışacak. Ama GÜCE ulaşmak için bu hakikati içselleştirmeniz gerekiyor. “Ne olursa olsun hayatımı optimize etmenin bir yolunu bulacağım. Bu tamamen benim ellerimde.” Post apokaliptik senaryolu filmlerde hayatta kalmayı başarıp kendilerine o yıkımın içinde küçük bir cennet kurmayı başaran o elemanları hatırlayın. İşte o adamlar bu hakikati benimsemiş kimselerdi. Onlar gibi olmak lazım. Erkeğin erkek gibi olması ve erkek gibi hissetmesi için bu şart.


Varoluşsal ihtiyacı güç olan ve güçlü hissetmek olan canlılarız biz. Siyaset takip etmek en nihayetinde hayatımızla ilgili bir gücümüzün olduğu hissini elimizden alıp bizi zayıf hissettiriyor. Bu da erkekliğimize zarar vererek bizi varoluşsal sancılara sokuyor. Erkekliğimizi iyileştirmek içinse siyasetin oluşturduğu kontrolsüzlük illüzyonundan kurtularak ve hayatımızın kontrolünü tamamen elimize alarak dış müessirlere karşı kayıtsız kalmayı öğrenmek zorundayız.  



28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page