Bu belki de bu zamana kadar yayımladığım en önemli yazı olabilir. Bu yazıyı bilhassa genç erkeklerin tekrar tekrar okumasında fayda var. Bu yazıya başlamadan önce bu içeriği üretmemde bana ilham olan Andrew Tate'e şahsi teşekkürlerimi sunmak istiyorum:
"Hayatımı değiştirip daha güçlü bir erkek olmamda bana yardımcı olduğun için teşekkür ederim."
Şimdi, önce depresyon nedir, onu tanımlayalım, Google’a “Depresyon nedir?” diye sorduğumda bana şu cevabı veriyor:
“Depresyon, bireylerin kendini psikolojik olarak iyi hissetmediği, çok uzun süreler devam edebilen ve günlük hayatı etkileyen psikolojik bir rahatsızlıktır. Motivasyon eksikliği, değersizlik hissi, karamsarlık, mutsuzluk, suçluluk duygusu, ölüm ve intihar düşünceleri depresyonun belirtilerindendir.”
Aslında “Depresyon” dediğimiz şey kendini iyi hissetmeme durumunun kendini amplife etmesi. Peki bu nasıl oluyor? Modern Psikoloji depresyonun havadan kapılan bir virüs gibi kişinin iradesinden bağımsız olarak başına gelen bir hastalık, bu hastalığa yakalananları da kader mahkûmu birer kurban olarak tanımlıyor. Kişinin bu duruma yakalanmasındaki sorumluluğunu reddediyor.
İnsanların uzun süreler boyunca depresif hislerle boğuşmalarının sebebi doğru ilgi yönetimi yapamayıp buna uygun bir iradeye sahip olmamaları. Nitekim bunu gerekli görmemeleri de durumu iyice kötüleştiriyor.
Depresyon gerçek değildir. Kötü ve negatif duygular içerisinde olmak gerçektir ama bunu depresyonda olmak olarak adlandırırsanız hislerinizi default gerçekliğiniz hâline getirirsiniz. Acı ve negatif hisler hayatın bir parçasıdır. Modern Psikoloji buna tedavi olmayı gerektiren bir şey olarak yaklaşacaktır ama bu doğru değil.
Eğer depresyondaysanız ve iyileşmek istiyorsanız bu yazının devamını okuyun. Eğer depresyonda olmaktan memnunsanız, bu konuda hiçbir şey yapmak istemiyorsanız, bu yazıyı bu noktadan itibaren okumayı bırakın. Çünkü size kimse yardım edemez. İyileşmek için yapmanız gereken şey şu:
Kimliğinizi klinik depresyonla özdeşleştirmeyi bırakın. Bu konuda hiçbir kontrolünüz olmadığını kabul etmeyi bırakın. Kendinizi depresyonda olmakla tanımlamayı bırakın.
Depresyon bir hastalık değil, bir durumdur ve bir seçimdir. Depresyonda olmayı seçtiğiniz için bu hâldesiniz. Önce sizi bu hâle getiren şeyin mesuliyetini tamamen üzerinize alın. Bunun sizin seçimleriniz, yaptığınız ve yapmadığınız, yapmayı reddettiğiniz şeylerden dolayı kaynaklandığının farkına varın.
Depresyon aynı zamanda aşırılaşmış bir bencillik hâlidir. Neden mi? Kendini depresif olarak tanımlıyorsan kendi kafanın içinde yaşıyor ve nasıl hissettiğine takıntılı bir şekilde kafayı takmış durumdasındır. Bu büyümeyi ve olgunlaşmayı başaramamış bir çocuksuluk durumudur. Kendinizden başka hiçbir şeyi önemsemediğiniz ve son derece benmerkezci olduğunuz anlamına gelir.
21. yüzyılda organize bir inanç olmuş Modern Psikolojinin size öğretmeye ve koşullamaya çalıştığı şey de tam olarak budur, uç derecede benmerkezci ve narsist birisi olmanız.
Hatta bir adım ileri gidip şunu söyleyeceğim, evli barklı çocuklu koca koca insanların kendilerini öldürmeleri, bu depresyon kisvesi altında bu uç, ben merkezci narsisizmin promote edilmesinden kaynaklanıyor. Ne hissettiğiniz umurumda değil, kimsenin umurunda değil, çocuklarınız var, onlardan sorumlusunuz. Çocuğu olan bir insanın kendisini öldürmesi kadar rezalet bir durum yok. Bu uç bir bencillik.
Bizim sorunumuz toplum olarak çok yumuşamamız. Kurban mantalitesini yeni kutsalımız haline getirmiş, depresyona da adeta bir bereketmiş gibi sarılıyoruz.
Depresyon gerçek değildir, depresif hissetmek gerçektir ve bu da aslında doğal, biyolojik ve evrimsel olarak hayatınızda bazı şeyleri değiştirmeniz gerektiğinin tetikleyicisidir. Bizzat kendi bedeniniz size artık harekete geçmeniz, kendinizi iradenizin sınırlarına kadar zorlayarak hayatınızda bir değişiklik yapmanız gerektiğini söyler.
Eğer bugün hapse atılsaydım, sizin deyiminizle depresyonda olurdum, çünkü hapisteyim. Ama bu klinik bir hastalığa yakalandığım anlamına gelmez, sadece durumumdan mutsuzum, çünkü hapisteyim.
Birçok insandan şöyle laflar duyuyorum:
“Şişmanım ve kız arkadaş yapamıyorum çünkü depresyondayım.”
Hayır... Depresyondasın çünkü şişmansın ve kız arkadaş yapamıyorsun. Şişman bir bakir olman depresyonda olmanın neticesi değil, sebebi. Anlıyor musun?
Birçoğunuzun depresif bir hayatı var zaten. Eğer depresyonda olduğunuzu söylüyorsanız muhtemelen depresif ve boktan bir hayatınız var. Eğer sizin yerinizde ben olsam, ben de depresyonda olurdum, herkes olurdu. Ama siz eğer ben olsaydınız mutlu olurdunuz. Çünkü benim depresif bir hayatım yok. Çünkü bunun olmamasından emin oluyorum, harekete geçip bunun için bir şeyler yapıyorum.
Peki o zaman ünlü kişiler neden depresyona yakalanıp kendilerini öldürüyorlar? Onların eğlenceli hayatları yok mu?
Bunun sebebi depresyon kisvesi altında zayıflığın mutlak, katkısız şartsız kabulü ve içselleştirilmesi. Bir şeyi içselleştirdiğiniz zaman, bir derecede artık o şeyi promote ediyor, yayılmasına destek oluyorsunuzdur. Zayıflık günümüz ve çağımızda nihai bir durum olarak kabul edilip içselleştirilmiş durumda.
Mesela Robin Williams örneğini ele alalım. Ünlü, zengin, karı içinde yüzen bir adam. Bir erkeğin isteyebileceği her şeye sahipken neden intihar etti? Çünkü bir terapistin odasına gidip depresyonda olduğunu söylediğinde, kafa bulayan ilaçlarla enjekte edilip her gün 6 saat terapi almaya ve önündeki 10 yıl boyunca üzücü şeylerle ilgili konuşmak zorunda bırakıldı... Bu konumda herkes kendini öldürmek ister. Ama bunun yerine terapist ona, “Sen Robin Williams'sın. Dünyada yiyecek yemeği olmayan insanlar, Suriye'de çocuklarının okul minibüsleri bombalanan aileler, bugün ailesini bir araba kazasında kaybedenler var. Sen Robin Williams'sın ve sevdiğin herkesin sağlığı yerinde. Seni bencil aptal! Ofisimden siktir git! Biraz taşakların olsun!” deseydi Robin Williams bugün hayatta olurdu.
Depresyonla ilgili en komik olan şey şu, depresyonun gerçek olmadığını söylediğinizde ne kadar çok insanın buna büyük bir tutkuyla karşı çıktığını biliyor musunuz?
“Hayır, anlamıyorsun, depresyon gerçek, çok kötü bir hastalık ve ben depresyondayım. Hem sen kimsin? Doktor değilsin psikolog değilsin. Ne hakla bilmediğin konular hakkında konuşursun?”
Madem depresyon bu kadar kötü bir şey, neden onu bir futbol holiganı gibi savunuyorsun? Eğer depresyonun hayatını mahvediyorsa neden çaresizce benim de depresyona inanmama ihtiyaç duyuyorsun? Neden bana karşı depresyonu bu kadar büyük bir tutkuyla savunuyorsun? Çünkü depresyon senin zayıflıklarına ve başarısızlıklarına karşı bir numaralı bahanen olmuş durumda.
“Her konuda başarısız bir ucube olabilirim ama depresyondayım o yüzden bir sorun yok benim suçum değil.”
Depresyonun gerçekliğini ve onun üzerinizdeki gücünü reddetmeniz gerekiyor. Eğer bunu yapar ve depresyona inanmazsanız asla depresyona yakalanamazsınız, depresyonda olmazsınız. Bu yüzden bu gerçeği kabul ettiğim günden beri asla depresyonda olmadım. Hayatımdaki en zor anları tecrübe etsem bile yine de depresyona yakalanmadım çünkü depresif olabileceğine inanmayı tamamen reddetmiştim. Evet başıma kötü şeyler geldi ve bu beni çok üzdü ama bununla ilgili bir şeyler yaptım ve zamanla iyileştim, depresyona yakalanmadım.
İki adamın geceyi terk edilmiş bir evde geçirdiği bir senaryoyu hayal edin. Bu adamlardan birisi hayaletlere inansın diğeriyse inanmasın. Gece birden sert bir rüzgâr esiyor ve korkutucu bir ses ortaya çıkıyor. Hayaletlere inanan adam korkudan altına sıçacaktır çünkü hayaletlerin gerçekliğine dair olan inancı, içinde yaşadığı gerçekliği bu inanca göre algılamasını sağlayacaktır. Hayaletlere inanmayan diğer adamınsa böyle bir durumda korkutucu sesin sadece rüzgârdan geldiğini düşünüp bundan neredeyse hiç etkilenmeden uykusuna devam etme ihtimali çok daha yüksektir. İnançlarınız, gerçekliğinize direkt olarak etkileşimde bulunur. Korkularınız direkt olarak inançlarınızdan beslenir.
Eğer hayaletlere inanmazsanız hayaletler size zarar veremezler. Eğer depresyona inanmazsanız depresyonda olamazsınız. Gerçekliğinizin çerçevesini, zayıflığa yerin olmadığı bir durumda inşa etmeniz gerekiyor. Size zayıflık getiren tüm içsel inançlarınız aslında kafanızda kurduğunuz ve bilinçaltınızda taptığınız putlarınızdır. Bu putları kırmanız gerekiyor. Size zayıflık getirecek olan inançları inkâr etmeniz gerekiyor. Neden hayatınızdaki sorunlarla baş edebilme kapasitenizi zayıflatacak şeylere inanasınız ki? Neden bunu yapasınız? Bunu ancak bir aptal yapar.
“Depresyon gerçektir, sen başımdan geçen problemleri anlayamazsın!”
Acılarınızı eşsizleştirmeyi, onları eşsiz ve benzersiz bir hâle getirmeyi ve kendinize acıyıp kurban rolünü üstlenmeyi bırakın. Hayatınızın şahsi mesuliyetini reddetmeyi bırakın. Dış faktörleri suçlamayı bırakın.
Hayatınızda yapmanız gereken son şeylerden biri üzgün bir insanın düşüncelerini benimsemektir. Mutlu ve hayatından memnun insanlara bakın, onların depresyona inanmadıklarını göreceksiniz, depresyona inanmanızı isteyenler içten içe buna inanmanıza ihtiyaç duyanlardır çünkü buna inandığınız zaman onun kurban mantalitesini onaylar ve iyi hissetmesini, rahatlamasını sağlarsınız. İnanmazsanız hayatının bu kadar kötü bir konumda olmasının onun seçimi ve onun suçu olduğunu gösterir ve hatta bunun yaşayan kanıtı olursunuz, bu insanlar bundan nefret edecektir. Çünkü sizin seviyenize çıkmaktansa kendi rezaletlerine rağmen iyi hissedebilmek için sizi kendi seviyelerine çekmeye çalışırlar.
Neden üzgün, mutsuz ve depresif bir insan gibi düşünmek isteyesiniz? “Ben üzgün ve intihara meyilli birisiyim ve sen de benimle aynı düşüncelere ve inançlara sahip olmalısın.” resmen bir saçmalık.
Şimdi bu iddialara karşı uç örnekleri getirerek aklınca geçerli bir karşıt argüman sunduğuna inananlar olacaklar, onlar buna girişmeden hemen bu argümanı da cevaplayayım:
Hormonal ve biyokimyasal sorunları olan bazı insanlar vardır, onlarınki de zaten psikiyatrik bir problemdir, psikolojik değil.
Ama eğer porno izliyorsanız doğru düzgün bir sosyal hayatınız yoksa, tüm boş vakitlerinizi bilgisayar oyunlarıyla harcıyor, boktan bir şekilde besleniyor, yeterince egzersiz yapmayıp yeterince uyumuyorsanız amaçsız bir varoluşunuz varsa, hayat enerjinizi tüketen bir işte çalışıyorsanız bu kimyasal bir dengesizlik sebebiyle ilaçlı tedaviye ihtiyacınız olduğu anlamına gelmez. Bu durumda hayatınızdaki tek dengesizlik, yapmamanız gerektiği hâlde yaptığınız ve yapmanız gerektiği hâlde yapmadığınız şeylerin dengesizliğidir. Bu kesinlikle depresyonda olduğunuz anlamına gelmez çünkü böyle olmayı siz seçiyorsunuz, boktan bir hayatınızın olması için elinizden geleni ardınıza koymayıp sonra depresyonda olduğunuzu söylüyorsunuz. Hayır, depresyonda değilsiniz. İrade ve disiplin sorununuz var. Hayatınızı olgun bir fert gibi değil bir çocuk gibi yaşıyorsunuz. Sorununuzun teşhisini doğru bir şekilde yapın yoksa asla iyileşemezsiniz. Hiçbir kimyasal ilaç sizin irade ve disiplin sorununuzu çözemez.
Bu durumda olup depresyonda olduklarını sananlar, birazcık bile depresif hislerle mücadele etmeye başladıklarında hemen kimyasallara başvuruyorlar. Asıl sorunları, bu adamların duygusal güçlerinin beş yaşındaki bir çocuk seviyesinde olması ve ısrarla güçlenmeyi reddetmeleri.
Şimdi istisnai koşullarda olan insanların durumuna gelelim, diyelim ki hormonal ve nörokimyasal bir sorununuz var ve bir anlığına olsun depresyonun gerçekten klinik bir sorun olduğunu ve elinizden hiçbir şey gelmediğini varsayalım. BUNA RAĞMEN YİNE DE, depresyonun gerçekliğini reddetmeniz ve depresyonda olmayan bir insan gibi yaşayıp davranmanız sizin faydanızadır. Çünkü bu şekilde nörolinguistik programlamayla kendinizi iyileştirme ihtimalinizi olabilecek en yüksek şekilde artıracaksınızdır. Depresyonun gerçek bir hastalık olduğu ve bunu kontrol edebilip iyileşebilmeniz için elinizden gelen hiçbir şey olmadığını, hayat boyu kimyasal ilaçlara mahkûm olduğunuz gerçeğini ne kadar kabul edip içselleştirirseniz depresyonun gücüne iradenizde o kadar fazla boyun eğeceksiniz demektir. Bu da zamanla hastalığınızın daha da artmasına sebep olacaktır.
Bu dünyada irade gücüyle kanseri bile yenen insanlar varken depresyonu yenemeyeceğinize inanmayı bırakın. Depresyonu tanrılaştırmayı bırakın. Bu dâhilî bir savaştır ve bir savaşı kazanmanın tek yolu savaşmaktır. Sizse savaşmayı reddederek daha en başından mağlup rolünü benimsiyorsunuz. Böyle yaparak kendinizi sadece acınası ve berbat bir varoluşa mahkûm etmekten başka hiçbir şey yapamazsınız.
Psikologlar, eczacılar, doktorlar, tıp mezunları, bunun okulunu okumuş ve psikolojinin sahte inançlarına şartlandırılmış adamlar bu iddiaları kesinlikle reddedecek ve bunları söyleyen herkesi aptallıkla suçlayacaklardır çünkü onlar insanların depresyona inanmaları sebebiyle para kazanıyorlar. Eğer kimse depresyona inanmasaydı kimse depresyonda olmazdı bu sebeple de kimse psikoloğa gidip onlarla saatlerce konuşarak para akıtmazdı. Bu adamlar sizin iyiliğinizi düşünmüyorlar. Düşünseler depresyon gibi sizin için bu kadar zararlı bir şeyin varlığını bu kadar ateşli bir şekilde savunmazlardı. Çünkü insanların kendilerine ihtiyaçları olsun istiyorlar.
Depresyonu savunmayı bırakın. Gerçek olsa bile bunu yapmayın. Depresyonu tüm zihninizle ve tüm benliğinizle reddedin. İradenizle her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğinize inanmak zorundasınız, maskülen bir benlik inşası için bu bir ihtiyaçtır. Kendinize ve olgunluğunuza, vasıflarınıza olan inancınız her şeydir. Modern dünya ve “Feminen Matrix” sizi en büyük kudretiniz olan bu güce sahip olmaktan alıkoymaya çalışıyor ve hayatınızın sonuna kadar da bunu yapmaya devam edecek.
Uyanın!
Fişten çekilin!
Kırmızı Hap'ı alın!
Comments